Kırıkhan Kuran Kursu’ndan Ahmet Hoca anlatıyor;
Kuran Kursu kayıt döneminde, 57 yaşında bir Reyhanlılı amcamız çocuğunu kaydettirmek için geldi. Görüşmemiz sırasında isminin Abdurrahman olduğunu, hafız olduğunu, dört mezhebe göre fetva verebilecek düzeyde fıkıh bildiğini ve oldukça ileri tefsir bilgisine sahip olduğunu öğrendik.
İlgimizi çekti, bu eğitimi nereden aldığını sorduk. Suriye’de hapiste yirmi yıl kaldığını, bu eğitimi de orada aldığını ifade etti.
Konu Suriye Rejimine geldi, niye hapse girdiğini sorduk. Abdurrahman amca şöyle bir tabir kullandı; “dört mezhebi de okumuş biri olarak söylüyorum, bu rejime destek veren herkesin öldürülmeleri vaciptir”.
İtiraz ettik, bunun çok ağır bir söz olduğunu ve vebalinin olduğunu söyledik. “Hayır, İslam fıkhını bildiğimi düşünerek ve bu rejimi tanıdığımdan bu sözü söylüyorum ve kesinlikle ağır bir söz değil, yerinde bir sözdür. PKK’lılar ve Yahudiler bunlardan çok daha merhametlidirler. Dünyada bunlardan daha zalimi görülmemiştir” dedi. Ve yaşadıklarını anlatmaya başladı.
1982 Hama katliamı akabindeki günlerdi. Suriye’den üç genç Reyhanlı’ya gelmiştir. Kalacakları ve gidebilecekleri hiçbir yerleri yoktur. Abdurrahman amca camide bu gençlerle tanışır ve evinde misafir etmek için davet eder ve o gece misafir eder onları. Sabah olunca gençler tedirgindirler ve gitmek isterler.
Sıkıntılarının ne olduğunu ve nereye gideceklerini sorar. Gençler Suriye Rejiminden kaçtıklarını ve gidecek yerlerinin de olmadığını söyler. Bunun üzerine Abdurrahman amca bu gençleri üç ay misafir eder.
Üç ayın sonunda gençler Suriye’ye dönmeye karar verirler ve çok geçmeden rejimin istihbarat birimleri tarafından tutuklanırlar. İstihbarat, sorguda gençlerin üç aydır nerde olduklarını öğrenir.Gençler Reyhanlı’da Abdurrahman amcanın evinde kaldıklarını söylerler. Niye kendisini ele verdiklerini sorunca Abdurrahman amcanın dediği şey şu oldu “Suriye istihbaratının sorgulayıp da, söylememe şansları olamaz, ben olsam ben de söylerim. Hatta şunu gördüm orda, Amerika, kendisi konuşturamadığı müslümanları Suriye’ye getirir ve Muhaberat onları mutlaka konuşturur.”
Bu üç İhvan mensubu genç idam edilir. Abdurrahman amcanın gelişmelerden herhangi bir haberi yoktur ve ticaret için Suriye’ye gider. Kimlik kontrolünde ismi şüpheliler listesinde olduğu anlaşılır ve tutuklanır. Yaklaşık yirmi sene Suriye’de hapishanede kalır.
Suriye hapishanelerindeki zulmü kelimeler anlatamaz diyor Abdurrahman amca. Şöyle devam ediyor: “Misal en hafif işkence plastik damlatmadır. Plastik bir boru tutuşturulur ve mahkumun bir koluna dakikalarca damlatılır. Birkaç gün sonra diğer koluna, bir kaç gün sonra bacaklarına. Sonra baştan, iyileşmeye yüz tutan birinci kola tekrar. Bu işkence, diğer işkencelerin yanında artık bizim ehven gördüğümüz bir işkenceydi”.
Yüzlerce idam vakıası gördüğünden bahsediyor Abdurrahman amca. “Zulümle, aşağılık bir şekilde idamlar gerçekleştirilir. Odanın ortasına sütun gibi bir cihaz konulur. Elektrikli bir ısıtıcıdır bu. Kor gibi kızarır. Ve idamlık mahkum bu cihazın yanına getirilerek bağlanır. Artık mahkum tam manasıyla eriyerek ölür burada. Başka bir idam şekli ise bağırsakların parçalanmasıdır. Mahkum çıplak bir vaziyette, kazık şeklinde bir cihaza oturtulur. Ve cihazın mekanizması dönmeye başlar. Artık mahkum bu zulüm altında, bağırsakları ve iç organları parçalanarak can verir.
İşte bu gördüklerim sebebiyle tekrar söylüyorum bu rejime destek vermek haramdır”.